Tülay Hatimoğulları: Siz darbecilerin paltosundan çıktınız ve FETÖ’cülerin yazdığı iddianamelerle halk iradesini gasp ediyorsunuz
14 mins read

Tülay Hatimoğulları: Siz darbecilerin paltosundan çıktınız ve FETÖ’cülerin yazdığı iddianamelerle halk iradesini gasp ediyorsunuz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Hatimoğulları, Türkiye’de uygulanan hukuk sitemini, “ikili hukuk” olarak niteleyerek, Hakkâri belediyesine atanan kayyımın hukuki ve demokratik olmadığını vurguladı. Kayyımların, Kürt halkının seçme ve seçilme haklarını yok saydığını ve bu durumun Türkiye’de derin bir “sömürge hukuku” yarattığını belirtti. Ayrıca, 31 Mart seçimlerinde Hakkâri halkının iradesinin sandıkta gösterildiğini ancak AKP-MHP iktidarının bu iradeyi kayyım atayarak yok saydığını ifade etti.

Hatimoğulları’nın konuşmasında ayrıca, hükümetin Kürt halkına “Ulusal Güvenlik sorunu” muamelesi yapmasını eleştirdi ve bu yaklaşımın asıl güvenlik sorununun iktidarın kendisi olduğunu gösterdiğini belirtti. DEM Parti’nin, halkın iradesini yansıtan gerçek demokratik süreçleri destekleme konusundaki kararlılığını vurgulayarak, tüm Türkiye halkını 13 Haziran’da Hakkâri’de düzenlenecek olan büyük demokrasi mitingine katılmaya çağırdı. Bu mitingin, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde bir dönüm noktası olacağını ifade etti.

Hatimoğulları’nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Kayyım darbedir”

“Türkiye’nin uzun darbeler tarihine 3 Haziran 2024’te yeni bir darbe halkası daha eklendi. Hakkâri halkı baskılara, zulümlere, engellere rağmen sandığa gitti. Oyunu kullandı. Belediye eşbaşkanlarını seçti. AKP-MHP iktidarı ise kayyım atadı. Halkın seçtiği belediye eş başkanlarını yok saydı.

Yani Kürtlere “Senin seçme ve seçilme hakkın yok” diyor. “Sen bu ülkenin yurttaşı değilsin” diyor. Kürt halkı ve onlarla dayanışma içinde olanlara “Ulusal Güvenlik sorunusunuz” diyor. Asıl güvenlik sorunu sizsiniz! Çete, mafya düzeni sizsiniz! Bakmayın siz “hepimiz eşit yurttaşız” dediklerine.

Böyle eşitlik mi olur? Yerin dibine batsın sizin sahte eşitlik sözleriniz! Artık bu tiyatro son bulsun! Kimse inanmasın!

Biz Hakkâri’deydik ve hâlâ oradayız. Arkadaşlarımızla birlikte, Hakkâri’den İstanbul’a, genç, yaşlı demeden direnişimizi sürdürüyoruz. Toplumun her kesimi, kadınlar, gençler ve analar, onur ve haysiyetlerini koruma mücadelesi veriyor.

Siz darbe mağduruymuş gibi davranıyorsunuz ancak gerçek darbeci sizlersiniz. Kayyım atamaları, bir siyasi darbedir. Hakkâri’de askeri sokağa çıkararak, bu siyasi darbeye asker de dahil olmuş oldu.

“Kürt halkına, tüm halklara ve inançlara saygı duymayı öğreteceğiz”

Siz darbecilerin paltosundan çıktınız ve FETÖ’cülerin yazdığı iddianamelerle halk iradesini gasp ediyorsunuz. Erdoğan, “yargının verdiği karar kimseyi rahatsız etmesin” demişken, neden 31 Mart’ta Kürt halkının verdiği karar sizi rahatsız ediyor? Sandıktan çıkan her iradeye saygı duyacağınızı söylerken, pratikte kayyım atayarak “Kürdün iradesi hariç” demiş oldunuz. Seçimlerde sürekli Kürt halkına yenilginizi kabul etmekte zorlanıyorsunuz.

Ant olsun, hem size hem de yanınızdaki suç örgütüne Kürt halkına, tüm halklara ve inançlara saygı duymayı öğreteceğiz. Bu, sadece sözde kalmayacak, eylemlerinizle de göstereceksiniz.

Kalkıp diyorlar ki “siz de dosyası olmayan aday koysaydınız.” Peki, Mardin Nusaybin Belediye Eşbaşkanı Semire Nergiz‘in ya da Van Başkale Belediye Eşbaşkanı Erkan Acar‘ın dava dosyası var mıydı? Hayır. Bu, dava dosyasının sadece bir bahane olduğunu gösteriyor. Gerçekte yaşanan, çifte standart uygulayan bir sömürge hukukudur.

Hakkâri Belediye Eş Başkanları Mehmet Sıddık Akış ve Viyan Tekçe, halk oylamasıyla ve Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) onayıyla, YSK denetiminde yapılan seçimlerde yüzde 49 oy alarak seçildi. YSK tarafından mazbataları verildi, her şey yolundaydı. Ancak sonra “Terörle mücadele” bahanesiyle, “Seçilebilirsin ama yönetemezsin” denildi. Bu, açıkça Kürde karşı düşmanlık olarak adlandırılabilir.

“Sömürge hukuku”

Erdoğan, geçen gün “Yargı burada kanunu değil, hukuku konuşturmuştur” diyerek aslında yaşananları itiraf etti. Bu, Kürt halkına yürürlükteki kanunlar yerine sömürge hukuku uygulandığını açıkça ifade ediyor.

Sömürge hukukunu açıklamak gerekirse; bu, ortakları MHP’lilerin, belediyede Erdoğan’ın fotoğrafını indirdiğinde ses çıkarmayıp, DEM Partili bir belediye eşbaşkanı aynı şeyi yaptığında kıyamet koparan ve yargıya talimat veren ayrımcı bir anlayıştır.

Adalet Bakanı, Tatvan’da Erdoğan’ın fotoğrafının indirilmesi hakkında “birliğimize yönelik saldırıdır, milletimizin birliğini bozmaya yöneliktir” demiştir. Bu ifadeler, ayrımcı tutumun açık bir göstergesidir.

“Hakkâri, Gazze gibidir; Gazze, Hakkâri gibi”

Bugün Filistin’deki zulümle Hakkâri’de yaşanan irade gaspı arasında hiçbir fark yok. Hakkâri, mazlumların gözünde Gazze gibidir; Gazze ne kadar meşru bir direniş alanıysa, Hakkâri için de direnmek aynı derecede hak ve meşrudur. İsrail ve Hakkâri’de polis şiddetinin benzer yüzlerini görmekteyiz.

Biz, ayrımcı ve darbeci hukuka karşı “Direniş Hukuku” ile mücadele ediyoruz. Meşru olanı savunmak, haktır. Sokaklarda, meydanlarda, parlamentoda, her yerde direnmeye devam edeceğiz. Hiç kimseye boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.

Bu vesileyle, Hakkâri Belediye Meclisi tarafından başkanvekili olarak seçilen Eş Başkanımız Viyan Tekçe’yi kutluyoruz. Meşru olan Viyan Tekçe ve seçilmiş belediye meclisidir. Atanmış kayyım Valiyi tanımıyoruz, meşru değildir.

Venedik Komisyonu raporu

1 Eylül 2016’da AKP ve ortağı MHP’nin oylarıyla çıkan Kayyım Kararnamesi, Venedik Komisyonu’nun Ekim 2017 raporunda hem Türkiye yasalarıyla hem de Avrupa Sözleşmeleriyle derin çelişkiler içinde olduğu belirtilmiştir. Kayyım rejimi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı da ortadan kaldırmaktadır.

“Bakanlık, yargı, polis, asker benim emrimde. Anayasayı dahi çiğneyebilirim” demek, Firavun ya da Dehak hükmüne eşdeğerdir. Bu, keyfiyet ve tek adam yönetiminin açık bir göstergesidir.

Zulüm ile abad olanın akibeti berbat olur. Bu dünya ne şahlar, ne padişahlar, ne Dehaklar, ne Firavunlar gördü; ama büyük insanlık asla boyun eğmedi.

Diyoruz ki;

Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin Padişahın
Gün gelir o da devrilir

Değerli Türkiye halkları, işçisi, işsizi, emeklisi, yoksulu, kadını, genci;

İktidar, “Askeri vesayetten kurtarılmış, sivil, yeni Anayasa” ve “Normalleşme” sözleriyle kamuoyuna bir yalan sundu. Ancak gerçekte, bu anormal ve zalim iktidar, Türkiye toplumunun tamamını esaret altına almak istiyor ve her yerde çifte standartlarla dolu bir hukuk sistemi uyguluyor.

Emekli maaş zammı talep eden, yaşanabilir bir ücret isteyen işçiler, sendikal haklarını kullanmak isteyenler ve “ben açım, aç”, “işsizim, işsiz” diye feryat eden yoksullar, iktidar tarafından “terörist” olarak yaftalanıyor. Çay ve buğday gibi temel gıda maddelerinin taban fiyatları açıklandığında, artan enflasyon karşısında yapılan zamlar adeta komik kalıyor. Üreticiler isyanda. Faiz zamları nedeniyle krediye ulaşamayan esnaflar, gün içinde siftah yapamadan kepenk indiriyor.

Ayhan Bora Kaplan çetesi

Peki, bu durumda olan esnafa rağmen, Ayhan Bora Kaplan çetesine devlet bankasından 550 milyon TL kredi verilmedi mi? İktidarın gerçek derdi esnafı desteklemek değil, kendi çete düzenini büyütmektir. Hükümet, işçiye, işsize, yoksula, çiftçiye ve esnafa “Kes sesini. Benim dayattığım yeni normale biat et. Biz çete düzenini büyüteceğiz, sen susacaksın. Konuşursan seni terörist ilan ederim, bedel ödersin” diyerek tehditler savuruyor.

AKP’nin “normalliği” ve hukuku, bir avuç zengini daha da zenginleştiren, işçileri, emekçileri ve yoksulları ise açlığa ve sefalete mahkûm eden bir sistemdir. Bu hukuk, sadece belli bir kesimi değil, toplumun genelini köleleştiriyor. İstikrarlı bir şekilde işçi, emekçi, yoksul düşmanlığı yapılıyor.

İktidarın “normalleşme” adımları

1 Mayıs’ta işçilere, barınma sorunu yaşayan öğrencilere, özel sektör öğretmenlerine, ihraç edilen KHK’lılara, Adalet Bakanlığı önünde eylem yapan Emine Şenyaşar‘a, İstanbul’da Filistin için eylem yapanlara bile polis şiddetiyle karşılık veriliyor. Gözaltılar ve tutuklamalar yapılıyor. İktidar sanki “Normal budur, beğenirsen” der gibi hareket ediyor.

Alevi canları aşağılamak, inançlarını yok saymak gündemdeki yerini koruyor. ÇEDES Projesi ve Maarif Programı ile Alevilere ve diğer farklı inanç gruplarına asimilasyon politikası uygulanıyor ve bu, demokrasi adına yapıldığı iddia ediliyor. Dış politikada kuzu gibi bir hukuk anlatılırken, içeride Alevilere ve diğer inanç gruplarına kurt gibi kanunlar dayatılıyor.

AKP iktidarlarının zulüm hukuku

Muğla Akbelen’den Rize İkizdere’ye kadar, ülkenin dört bir yanında toprağını savunan insanlara cop, gaz, TOMA ile saldırılıyor. Hatay’da, toplantımızda bulunan grup, yaşananları “rezerv alan mağduru” olarak tanımlıyor ve talana direniyor. Bu, zulüm hukuku değil midir?

Toprağa, alınterine, siyasi irademize, yaşamımıza bile zulüm yapıyorlar. Kayyım atamalarıyla halk düşmanlığını gösteriyorlar. Muğla’da, Antakya’da, Hakkâri’de ve Türkiye’nin dört bir yanında yaşananlar, iktidarın topluma karşı tutumunu açıkça ortaya koyuyor.

Bu düşmanlık hukukundan en çok biz kadınlar zarar gördük. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmıştı, şimdi de Meclise gelecek olan 9. Yargı Paketi’nde Kadına Yönelik Şiddetle etkin mücadele eden 6284 sayılı kanunun değiştirilmesi gündemde. Önerilen değişiklikler, kadınların kendi soyadını kullanmasını engellemeyi, kadını erkek şiddetinden koruyan önemli bir önlem olan “Tedbir Kararını” kaldırmayı ve “Denetimli Serbestlik” kapsamında yapılan değişikliklerle, daha önce şiddet uygulayan erkeklerin yeniden serbest kalmasını kolaylaştırmayı içeriyor. Bu durum, daha önce cezaevinden çıkan erkeklerin kadınları katletmesine yol açıyor.

Kadınlara karşı eş başkanlıktan, eşit temsiliyete, kadın çalışmalarından kadın siyasetçilere kadar pek çok alanda saldırılar gerçekleşti. Kadınların iradesi sürekli olarak yok sayılıyor.

“Kadınlar olarak, iktidarın çifte standardına ve düşman hukukuna maruz kaldık”

Biz kadınlar, yaşamın her anında çifte standartlara, düşmanca bir hukuka maruz kaldık.

Sonuç olarak şüphesiz, bu karanlık rejimi sonlandıracak olan bizleriz. Tam da Hakkârili bir annenin direnişi gibi, kayyımları süpüreceğiz. Artvin’de doğayı ve yaşamı savunarak direnen Artvinli kadınlar olarak, bu zulüm düzeninin sonunu getireceğiz.

Bizlere dayatılan ikili hukuku kabul etmek zorunda değiliz. İkili Hukuka Karşı Bizim Olanı Ortak Mücadeleyle Geri Alacağız!

Sadece belediyelerimizi değil, yoksulların alın terini, dağlarımızda büyüyen bir ağacı, kadınların yürüdüğü sokakları, gençlerin özgürlük özlemini de alamayacaksınız.

“Uyarıyoruz: Kayyım siyasetinden ve rejiminden vazgeçin”

Buradan iktidarı uyarıyoruz: Kayyım siyasetinden vazgeçin! İki dönemdir kayyım rejimi uyguladınız. Bu rejim çöktü, halk 31 Mart’ta iradesine sahip çıktı. Viyan Tekçe, Belediye Meclisi tarafından seçilen meşru Belediye Başkan vekilidir. Valiye verilen yetkiler derhal kendisine verilmelidir. Vali, kendi görev ve yetki sınırlarına çekilmelidir. Atanmış vali, belediyeden elini çekmelidir.

Halk iradesini gasp eden her adımınızda, bütün hayatı direnişe çevireceğiz.

Başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerinin kayyıma karşı tutumları kıymetlidir. Bu tepkiler Türkiye’ye demokrasi gelene dek sürdürülmeli, dayanışma devam etmelidir.

Bedeli ne olursa olsun; biz el koymak istedikleri hayatlarımızı onlardan alacağız. Belediyemizi geri alacağız.

Ortak mücadele ile kol kola, omuz omuza mutlaka başaracağız. Biz başardığımızda barış gelecek, özgürlük gelecek, eşitlik gelecek. “Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir ülke” gelecek.

Hakkâri mitingine çağrı

Herkesin barış içinde, eşit yurttaşlık temelinde yaşayacağı bir toplum için tüm emek ve demokrasi güçleri ile 13 Haziran’da Hakkâri’de düzenlenecek mitingde olacağız. Tüm halklarımızı buluşmamıza çağırıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir